“Türk'ün vazifesi, dünyada öncü ve örnekliktir.. ”
Duyurular

Peygamber Efendimiz (S.A.V)

 

Peygamber Efendimizin (sav) hayran olunmayacak, hayret edilmeyecek, gıpta edilmeyecek yönü var mıdır dersiniz? Tabii ki yok, haçlılar bile yüzyıllardır bulamadılar da,  iftira ile yetinmek zorunda kaldılar.

        

Peygamber Efendimiz (sav) neden bu kadar önemli? Zamanında o kutlu görevini gerçekten en güzel şekilde yerine getirmiş ve görevi vekillerine emanet etmiştir. İnsanın yaradılış amacı insanca yaşamaktır. Hak yemeden-yedirmeden, son derece büyük bir eminlik içerisinde, tıpkı Muhammed-ül Emin gibi, son derece vicdan-merhamet sahibi, her şeyi değeriyle takdir edebilen, ana namus yasasıyla yaşayan, komşusu açken tok yatamayan, birlik-dirlik-tertip-düzen sahibi, milli, toplumsal, bireysel, vicdani ve ahlaki kurallara uygulu, tertemiz, edepli…

       

O verdiği sözden dönmezdi.

 

Hudeybiye Antlaşması henüz imzalanmıştır. Müslümanların Mekke yakınlarında olduğunu bilen ve Mekkeli gizli Müslümanlardan biri olan Ebu Cendel bunu fırsat bilip, kaçar. Müslümanlara sığınır. Ne var ki antlaşmanın şartlarından biri Mekke'den Müslümanlara sığınan kişilerin geri verileceğine dairdir. Mekkeli heyet daha mürekkebi kurumamış olan bu maddenin uygulanmasını isterler. Müslümanlar üzüntülerinden sarsılırlar. Ama söz vermişlerdir. Hz. Muhammed (sav)  Ebu Cendel'i karşısına alır:

- Ey Ebu Cendel! Sabret. Sözümüzden dönemeyiz. Allah sana yakında bir yol açacaktır, der. Ebu Cendel Mekke'ye iade edilir. 

      

O merhametlilerin en merhametlisi, İnsanın en büyük değer olduğunu bilen ve bildirendir.

        

Peygamberlik öncesi dönemdir. Kölesi Harise oğlu Zeyd'in babası ve amcaları yıllarca süren aramalardan sonra Mekke'ye gelip oğullarını bulurlar ve Hz. Muhammed'den (sav)  onu kendilerine satmasını rica ederler. O, tebessümle cevap verir:

 

- Kendisine sorun, gitmek istiyorsa hürdür, para gerekmez. Harise oğlu Zeyd ise Hz. Muhammed'i (sav) tercih eder. Başta akrabaları herkes şaşırmıştır. Zeyd'in bu jesti üzerine elinden tutarak onu Mekke'nin ana meydanına, Kâbe’nin önüne götürür ve yüksek sesle Mekkelilere duyurur:

 

- Bu benim kölem Harise oğlu Zeyd, artık hürdür ve benim evlatlığımdır.

 

Ve Zeyd o günden sonra Muhammed oğlu Zeyd diye çağrılmaya başlanır.

     

O vefalıların en vefalısı idi.

        

Hz. Ayşe ile evli olduğu zamandır. Yaşlı bir kadın evlerini ziyaret eder. Hz. Muhammed  (sav) onu tanımıştır. Fakat yine de ismini sorar. Kadın,

 

- Cessame (Çirkin şey), diye cevap verir. Hz. Muhammed (sav) düzeltir:

 

-Hayır! Sen Cessame değil, Hassane'sin! (Güzel şey) 
Bunun dışında da, yaşlı kadına yaptığı iltifatların çokluğu Hz. Ayşe'nin dikkatini çeker ve kadın gittikten sonra sormaktan kendini alamaz.

 

-Ey Allah'ın Elçisi! Bu kadına ne çok iltifat ettiniz? 

Hz. Muhammed (sav) cevap verir: 

 

- Bu kadıncağız Hatice'nin arkadaşıydı, onunla evli olduğumuz yıllarda bizi sık sık ziyaret ederdi.

        

O sahip idi.

         

Peygamberimiz (sav) yoksullara yardım etmeyi çok severdi. Yine bir gün davet ettiği muhtaçlara önceden hazırladığı yardımı sırayla dağıtmış, alanlar da dağılıp gitmişlerdi ki, tam o sırada bir başka yoksul uzaklardan koşarak gelip kendisine verilecek bir şey kalmadığını anlayınca üzülmüştü. Peygamberimiz (sav) üzülen bu yoksula, "Üzülme." dedi: "Sana da bir çare bulabiliriz." Bulduğu çareyi de şöyle açıkladı: "Buradan doğruca Medine çarsısına git, ihtiyaçlarını satan dükkânlara gir, ne lazımsa al, sonra da de ki: "Mal benim, borç Resulullahındır! Yeter ki çocuklarını sevindir, sen de üzülme!"

 

Adam 'Olur mu böyle bir şey?' demek isteyince, Efendimiz (sav) onu dükkânlara doğru yönlendirirken tembihini tekrarladı. "Unutma!" dedi, "Mal benim borç Resulullah'ın diyeceksin.”

 

Her şeyi insanlık için kullanmayı tavsiye ederdi.

        

Bir gün bir sahabesi Şam'daki Hristiyanlardan aldığı içi zeytinyağı dolu bir kandili getirip mescide asmıştı. O günlerde Müslümanlar Medine'de böyle bir kandili henüz yakmamışlardı. Gelen cemaat bunu Şam'daki Hristiyanlardan aldığını öğrenince, 'Müslümanların mescidine Hıristiyanın yaptığı kandili mi asıyorsun? Resulullah gelince seni azarlar', demeye getirmişlerdi.

 

Az sonra Efendimiz (sav) gelip dumansız, külsüz yanıp ışık veren kandili görünce, 'Kim getirdi bunu?' diye sordu. Oradakiler getireni göstererek "Şam'da Hristiyanlardan alıp getirmiş." dediler. Bunun üzerine Peygamberimiz (sav) kandili getiren sahabesine tebessümle bakarak şöyle dua etti: "Sen bizim mescidimizi aydınlattın, Allah da senin kabrini aydınlatsın!" Sonra da sözlerine şunu ekledi: "İnsanlığa faydalı olan şeyler müminin kaybettiği malı gibidir. Nerede ve kimde bulursa bulsun hemen sahip çıkarak getirip Müslümanların istifadesine sunmalıdır!"

 

O cömertlerin en cömerti idi.

        

Efendimiz Hz. Muhammed (sav), son derece cömert idi, hiçbir ihtiyaçlıya yok diyerek cevap vermezdi. Eğer yanlarında verilecek bir şey bulamaz ise ya ashabından ödünç olarak verir veya "yarın gel" gibi bir şey söylerdi. Huneyn Savaşı’nda ganimet mallarından bir vadiye toplanmış olan develer için Safvan ibni Umeyye: "Ne iyi develer!" der. Efendimiz (sav) "Öyle ise onlar senin olsun," deyip bu yüz deveyi Safvan'a bağışlamıştı. Safvan bu ikramı görünce: "Bu kadar cömertlik ancak Peygamberlerde bulunur," diyerek hemen Müslüman olmuştur.

        

Güzel Peygamberimizin yüksek ahlakından örnekleri tabii ki saymakla bitiremeyiz. Allah (c.c)  ‘’Sizinde böyle olmanızı istiyorum, işte size örnek‘’ demiştir. Biz bunları gözyaşlarıyla hikâye olarak okumak yerine, aynı vasıfları ve değerleri bir Müslüman olarak kendi hayatlarımızda var etmek zorundayız.

ORTAK EĞİTİM PLANI

GÜVENİLİR ÇOCUK

KÜTÜPHANE

  • Tanıdığım Yönleriyle A.K.D
    Tanıdığım Yönleriyle A.K.D