“Türk'ün vazifesi, dünyada öncü ve örnekliktir.. ”
Duyurular

BİR MİLLETİN YENİDEN DİRİLİŞİ


Her millet için bazı özel günlerin diğer normal günlerden anlam ve içerik olarak farkı vardır. Çünkü o gün mevzu bahis millet için ya vatan savunması ile ilgili önemli bir  olay meydana gelmiş, ya da o milletin istikbaline etki edecek mühim bir gelişme yaşanmış demektir. İşte yaklaşık dört bin yıllık Türk tarihinde ise yüzlerce kitaba konu olacak yüzbinlerce önemli hadise vuku bulmuştur. Yeri ve zamanı geldikçe buradaki Milli Tarih sayfamızdan bu günlerin anlam ve önemi üzerinde kaleme aldığımız yazılarla bu günlerde yaşanan olayların Milletimiz için ne anlam ifade ettiğini siz değerli okuyanlarımızla paylaşmaya çalışıyoruz.

 

Tahmin edileceği üzere içinde bulunduğumuz bugün de, bahsini ettiğimiz önemli hadiselerden birisi cereyan etmiştir. Hem de etkisi ve önemi bugünlerde daha da bir ortaya çıkan bir kurum İnşaallah bir daha yıkılmayacak şekilde dedelerimiz tarafından hayata geçirilmiştir. Evet, bilindiği üzere, yüzlerce yıl süren büyük bir sistemin ve medeniyetin kurucusu olan Osmanlı Devleti, I. Dünya savaşından yenik ayrılmış ve Türk Milletinin en son olarak elinde kalan ana yurdu Anadolu toprakları ise düşman orduları tarafından hunharca işgal edilmişti. Güya adı ateşkes antlaşması olan fakat asıl maksadı Vatan topraklarını parçalara ayırarak, yüzlerce yıldır hoşgörü ve karşılıklı anlayış ikliminde bir arada olan Lazı, Kürdü, Çerkezi, Türkü, Ermeniyi birbirine düşürüp Türk Devletini paramparça ederek güçsüz ve pasif bir hale getirecek olan Mondros Ateşkes Antlaşması hazırlanmıştı. Hızını alamayan Avrupalı dominat güçler  ortaya belki de tarihin tozlu sayfalarının gördüğü en acımasız antlaşma olan Sevr büyük planını ortaya atmışlardır.

 

Aslına bakarsanız antlaşma demek; bir savaş sonucunda yenen ve yenilen tarafların aralarında belli koşullarda meydana gelen ve yenilen tarafa gerekli yaptırımlar yaptırıldıktan sonra mümkün olduğunca yenilen tarafın da haklarını koruyan uluslararası resmi mukavele demektir. Fakat gelin görün ki Avrupalı Emperyalist güçlerin ortaya koydukları bu Sevr Antlaşması Türk Milletinin adını tarihten silmek maksadı güden büyük bir kara plandı.

 

Bu hunhar planla; yüzlerce yıldır büyük bir proje olan, bir deyişle bir ucu ta yine önemli bir Türk Devleti olan Selçuklu Devleti zamanındaki Haçlı Seferlerine kadar giden, diğer ucu Osmanlı Devletinin Balkanlarda yani Avrupanın göbeğinde kurduğu; o bir ayağı hoşgörü bir ayağı Millet sistemi diğer bir ayağı da Tımar Sistemi yani ekonomik sisteme dayanan müthiş mekanizmayı yıkmak amacı ile düzenlenen Haçlı Birliği ve akınları ve diğer taraftan 1789 Fransız İhtilali sonrasında ise yüzlerce yıldır Osmanlı Sınırlarında mümkün olduğunca eşit ve mutlu bir şekilde yaşayan diğer milletler üzerinde oynanan diplomatik ve siyasi oyunlara kadar giden Şark Meselesinde yapmak istedikleri gibi Türkleri Anadoludan atarak mümkünse yok etmek değilse Orta Asyaya kadar izini silmek istemekteydiler.

 

Fakat gelin görün ki; her yazımızda ısrarla altını çizdiğimiz üzere, en son teknoloji ile yapılan bu Emperyalist planlarda karşı faktör olarak bir husus devamlı es geçiliyordu. O da Türk Milletinin binlerce yıllık bir geçmişle de çok güzel bir şekilde ispatlandığı üzere bağımsızlığına ve hürriyetine canından daha düşkün olması faktörü. Belirttiğimiz gibi, bu belki de bütün oyunları bozan hayati önemi haiz nokta, bu konulardaki her yazımızın ana eksenini oluşturmaktadır. Bu da çok doğaldır. Yoksa nasıl bir annenin yavrusunu ölüme düğüne yollar gibi kınalayarak yollamasını, yoksa nasıl Çanakkale meydanlarında yirmi saniye sonra ölüme gidecek kahraman Mehmetçiğin sırf arkadan gelen Türk birliklerine zaman kazandırmak için, ölüme tekbirlerle bayram meydanına gider gibi gitmesini, yoksa nasıl aklın almayacağı Kürşadın sırf Milletinin içindeki o bağımsızlık ateşine kıvılcım vurmak için 40 bahadırıyla birlikte koca binlerce kişilik Çin Sarayına yaptığı gözü kara baskını, yoksa nasıl  İngiltere tarafından desteklenen yani en son teknolojiye sahip Yunan ordusunun isgal ettikleri o temiz Anadolu topraklarındaki mevzilerini teftiş eden bir İngiliz Generalinin “Türkler bu mevzileri üç ayda geçebilseler ki bu durum Türlerin içinde bulunduğu yokluklar ve sıkıntılarla imkansızdır, ben Onları üç günde geçmiş kabul edeceğim” dediği düşman hattını 26 Ağustos ile 30 Ağustos 1922 tarihleri arasında dört günlük imkansız bir zaman diliminde darmadağın etmesini, yoksa nasıl Sakarya Savaşında neredeyse bitme noktasına gelmiş bir Milletin düşmanı hallaç pamuğu gibi öz be öz vatanından atmasının mantıklı bir izahı yapılabilir.

 

Kanaatimizdir ki; eğer bahsini ettiğimiz Türk’ün bağımsızlık eşittir namusdur, dindir, şerefdir, haysiyettir anlayışı tam idrak edilmediği sürece yukarıda sadece milyonlarca örnekten bir kaçını verdiğimiz akılların alamayacağı hadiselerin mantık kuralları çerçevesinde bir izahı yapılamaz.

 

İşte bu noktada Sevr Anlaşmasını uygulayacağını düşünen ve Türklerin bu önemli hasletini idrak edemeyen Emperyalist devletler her zaman ki gibi yanıldıklarını hem yaşadıkları hem de yaşattıkları acı tecrübelerle bir kez daha göreceklerdi. Çünkü Türk Milletinin bu önemli hasletinin damarlarının son noktasına kadar bilincide olan bir aksiyon insanı yani Mustafa Kemal çıkacak ve Anadoludaki halkın içlerindeki o bağımsızlık ateşi ortaya çıkarılırsa ne olmazları olur yapacaklarını, imkanları son derece kötü olsa bile; imkanları bir o kadar iyi olan sömürgeci ordularını bir daha dönmeye cesaret edemeyecek şekilde Vatan Topraklarından atacaklarına, o an için büyük bir ümitsizlik içerisinde olan Türk mütefekkirlerini ve önde gelenlerini bir kez daha inandırmasını başarmıştı. Bunun sonucunda Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarının önderliğinde Türküyle, Lazıyla, Kürdüyle, Çerkeziyle yürütülen Kurtuluş Savaşı 30 Ağustos 1922 tarihinde alınan büyük galibiyet ile birlikte bu büyük Milletin muzaffariyetiyle son bulmuştu.

 

İşte bu noktada vurgulamak istediğimiz, bu büyük Kurtuluş Savaşı verilirken Türk Milletine, 23 Nisan 1920 tarihinde kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisi beyin görevini görmüştür. Ankarada bir Cuma Namazı çıkışında Tekbirlerle, dualarla yine bu Milletin seçtiği Milletvekilleri tarafından Ankaranın Ulus semtinde açılan bu anlamlı ve önemli Meclis, bütün yokluklara rağmen, bütün o sıkıntılara rağmen, hatta milletvekillerinin yatacak yerlerinin bile olmamasına rağmen, yukarıda bahsini ettiğimiz koca bir Milletin var olma savaşı olan Kurtuluş Savaşında beyin görevini layıkıyla yerine getirmiş ve savaş kazanılmıştır.

 

I. Meclis bu önemli ve tarihi görevini ifa ettikten sonra yerini 23 Nisan 1923 tarihinde II. T.B.M.M.’ine bırakmış ve bu değerli Meclisin değerli milletvekilleri yaklaşık yüz yıl önce 1839 tarihinde Tanzimat Fermanı ile başlamış olan ve çağın koşullarına uyma reformları olan programın nihai neticesi olan halkın kendi kendini yönetmesi anlamına gelen Cumhuriyet Rejimini Anadolu topraklarında İnşaallah bir daha yıkılmayacak şekilde 29 Ekim 1923 tarihinde kurmuşlardır.

 

Sonuç olarak; bizlere düşen görev ise yukarıdaki satırlarımızda sadece çok küçük bir özetini verdiğimiz Türk Milletinin tarih boyunca verdiği mücadelenin değeri ve anlamını bir an dahi olsa unutmadan, bir ferdi olduğumuz Türk Milletinin adını teknolojide, bilimde, sanatta, kültürde ve sporda daha yukarılara çekmek için, içinde bulunduğumuz meslek her ne ise kendimizi en iyi şekilde yetiştirip, işimizi en layıkıyla icra etmektir. İşte o zamandır ki; birbirinden memnun ve mutlu bir topluma doğru yol almaya başlamış oluruz...




Serkan Demirbaş
İngiltere/Doktora Öğrencisi

ORTAK EĞİTİM PLANI

GÜVENİLİR ÇOCUK

KÜTÜPHANE

  • Tanıdığım Yönleriyle A.K.D
    Tanıdığım Yönleriyle A.K.D