“Türk'ün vazifesi, dünyada öncü ve örnekliktir.. ”
Duyurular

ANLAYIŞ VE ANLAMA ÇEŞİTLERİ

Anlayış; insanı ispattır.


Has yapıdaki anlayış; ciddiyetin, dikkatin teşkilatından olan anlayıştır.

 


Anlayış; insanı ispat eden varlıktır. Bütün ilişkileri, ilişkilerin içerisindeki maksadı malumların manasını tespit eder.

 


Bugün realitede zan, yorum ve benzetme alışkanlığı sebebiyle üzeri kapanan anlayış gereği gibi çalışmamakta, bundan kişiler arası münasebetler bozulmaktadır.

 

Bozulan münasebetlerde kişiyi tekrar etkileyip gerçek anlayıştan daha da uzaklaştırılmaktadır.
İnsanların tüm kavgaları, tüm bunalımları, tüm bedbahtlıkları, karşılıklı anlayışsızlıktan doğmuyor mu? İnsanlar birbirlerini anlasalardı, dert diye bir kavram olur muydu?

 

 Kimi; arkadaşının, kimi; büyük babasının, kimi; öğretmeninin, kimi; ana ve babasının, kimi de, tüm insanların kendisini anlamadıklarından şikayetçidir.

 

Her şeyi yapmaya muktedir olan insan, neden bu kadar acizliğe düşmüş de bir tek anlama olumunun esiri olmuştur? Biz, insan olarak insanlığımızı bilmezsek, kendimizi sadece kalıp olarak kabul edersek; değil anlama duyumu, basit bir olayın dahi esiri olur ve kendi kendimizi manevi idama götürürüz.

 

 
Anlamak; bir fikir veya sözü kendine mal etmek, o şey hakkında kafamızdaki bütün soruları yok etmektir. Anlamak; anlaşmak. Anlamak; özüne inmek. Anlamak; bir olmaktır! Anlamak, çok çeşitli olmakla beraber, genel olarak beş türlü olur.

 


1) Hayali anlama


2) Zanlı anlama


3) Benzetmeli anlama


4) Yorumlamalı anlama


5) Öz anlama

 


Bizleri; yanlışa, kötü yola, dert edinmeye götüren, ilk dört çeşitten anlamadır.


Hayali, zanlı, benzetmeli ve yorumlamalı anlayışlar tüm dertlerin ve tüm kavgaların kaynağıdır. İşte biz bu dört türlü anlama olumumuzu kendimizden atar ve öz anlayışa yönelirsek, kendimizi mutluluğun içinde buluruz.

 


Hayali anlama:


Zihin çok yorgundur. İnsan karşısındakini dinlerken, başından beri dinlememeye hazırdır. Nezaket olsun diye dinleriz. Ama karşımızdakine gösterdiğimiz bu yalancı nezaket, kendimize yaptığımız en büyük işkencedir. Bir söz duyduğumuz vakit, bütün hayal gücümüzü çalıştırmaya başlar ve bize söyleneni olmadık şekillere sokarız.

 

Yüz defa, bin defa büyülterek kendimize mal ederiz. Bir arkadaşımız bize gördüğü bir şehri anlatırken, kafamızdan yüzlerce hayali şekil geçiririz. Ama aslında o şehir öylemidir? İşte en büyük üzüntü; hayali anlamadan ve bunun neticesi olarak da hayal kırıklığından doğmaktadır. Anlayışta hayali atarsak ne mutlu bize!..

 


Zanlı anlama:


Zannetmek, insan hayatının çöküntü kaynaklarından en korkunç olanlarından birisidir. Zan, insanı nelere sürüklemez ki? Kardeşi kardeşe düşman eder, dostu küstürür, arkadaşı ağlatır, ana-babaya isyan ettirir ve hatta zayıf iradeli kimselerde intihar olayına kadar götürür.

 

 Bir şeyi zannederek anlamışsak, hayatımızın en büyük hatasını bir daha yapmışız demektir. Zanlı anlamada kesin karar ve tam anlayış olmadığı için, daima yanlışlığa sürükleniriz.


Mesela: Bizi seven birisinin sevgisini tespit etmediğimiz için, bize bir iyiliği dokunduğu zaman; “Falanca, beni sevmiyor zannediyordum. Hâlbuki kimseden görmediğim iyiliği ondan gördüm” der, yanlış hareketimizi (zanlı anlayışımızı) kendimiz ortaya çıkarmış oluruz.

 

Biz, istediğimiz kadar zannedelim, olaylar gerçektir ve zan ile yürümeyecektir. Anlayışta zannı atarsak ne mutlu bize.

 


Benzetmeli anlama:


Karşımızdaki bize bir şey anlatır, biz anlıyor görünürüz. Aslında o söylenen söz hakkında bizde evvelce mevcut olan şeylerle, bize söylenen sözü benzetme yoluna gitmişizdir. Bir arkadaşımız kara sevdaya düşmüş ve sevdiğinden karşılık görmeyerek perişan olmuştur.

 

Biz de daha önce sevmişiz ve aynı şekilde karşılık görememişizdir. Arkadaşımız bize sevgisini anlatırken: “Tamam haklısın, seni çok iyi anlıyorum” deriz. Aslında onun gibi yaşayamadığımızdan, anlayamayız. Böylece, hem onu hem de kendimizi kandırmış oluruz.

 

Bir şeyi biliyorsak, neden bir daha dinlemek ihtiyacını duyuyoruz? O halde, bilmiyoruz. Bir şeyi bilmiyorsak, neden biliyormuş gibi davranıp, benzetme yoluna gidiyoruz? O halde, kendimizi aldatıyoruz. Benzetmeli anlayışta zihin biraz faaliyet gösterir, çalışma ihtiyacını hisseder. Ama kendi zararına. Benzetmeli anlama, insanı büyük ölçüde yıkıntıya götürür. Anlayışta benzetmeyi atarsak ne mutlu bize!..

 


Yorumlamalı anlama:


Zihin, anlama olumunu yaparken, kendisini epeyce çalıştırır. Kafamızın içinde kendimize sorular sorarız, cevaplar veririz. O olayı veya sözü, bir şeye benzetmeye çalışırız ve devam eder gider. Karşımızdakine bir şey sorduğumuz zaman, o sorunun cevabı bizde zaten hazırdır. Bizdeki cevap ile, anlatanın cevabını birbirine uygulamaya çalışırız ve bu sorular-cevaplar arasında bocalar dururuz.

 

Birinin bir hareketi veya bir sözü, zihin tasımızda sanki kepçe olur. Karıştırır da karıştırır, sonra yorulur ve kesin bir sonuç elde edemeden orada bırakırız. “Bu hareket şöyle olsaydı daha iyi değil miydi? Bu sözü şöyle söyleseydi daha güzel olmaz mıydı?” deriz.

 

Kendi fikrimizi, karşımızdakinin hareket veya sözüne uydurmaya çalışırız. Yaşayan o, yaşatmak isteyen biz olduk mu; hiç bir şey anlayamaz, zihin yorgunluğu ile ezilir gideriz. Yorumlu anlama, bizi asıl gayeden uzaklaştırır, hiç ilgimiz olmayan çeşitli fikirlerin içine atar. Anlayışta yorumu atarsak, ne mutlu bize.

 


Öz anlama:


Öz anlayışta zihin sadedir, durudur. Kafamızın içinde anlamak isteğinden, dikkat ve samimiyetten başka hiçbir şey yoktur. Her şeyimizle karşımızdakine yönelmiş ve kendimizi söylediklerine vermiş oluruz.

 


Karşımızdakinin sözlerinden güzellikler çıkarmaya çalışırız. Karşımızdakinin bir hareketine veya bir sözüne bütün dikkatimizi yöneltiriz! Tenkit değil, takdir edilecek yönlerini ararız. Takdir, sevgiyi doğurur. Sevgi, takdir gücünü geliştirir....

 

Zihin sadeleşir ve anlayış mükemmelleşir. Öz anlayışın en önemli üç faktörü: Dikkat, samimiyet ve takdirdir. Söylenen sözleri yerine getirmeye ve o sözleri kendimize gerçekten mal etmeye çalışırız. Bunların sonucu olarak, kendimizi anlama duyumunun içinde öyle bir kaybederiz ki; karşımızdaki ile bir oluruz.

 


Anlayış o kadar tatlı, o kadar hoş bir duygudur ki; insana şahsiyet kazandırır, insan sevgisini geliştirir, insanı mutlu kılar. Anlayış, o kadar yüce bir duyumdur ki, insanı insan yapar. Ne mutlu anlayan insana!.....

ORTAK EĞİTİM PLANI

GÜVENİLİR ÇOCUK

KÜTÜPHANE

  • Tanıdığım Yönleriyle A.K.D
    Tanıdığım Yönleriyle A.K.D