“Türk'ün vazifesi, dünyada öncü ve örnekliktir.. ”
Duyurular

Çöl Kervan Ve Reis

Koskoca, ıssız bir çölün ortasında bekliyorduk ailecek hepimiz. Ne beklediğimizi, nereye gideceğimizi bilmeden… Huzursuzduk, rahatsızdık, birbirimizden ve her şeyden habersizdik.

 

 

Derken bir kervan geldi beklediğimiz yere. Gözlerimiz kamaştı. Kafiledekiler öyle mutlu görünüyorlardı ki… Gülümseyen gözler, ‘Hadi siz de gelin.’ diyordu sanki bize…

 

 

 

Kervanın reisi ile tanışalım dedik, mest olduk. Öyle güzel anlattı ki bu kervanın nereye gittiğini, hayran kaldık.

 

 

‘Biz de gelelim’ dedik, ‘Bizi de götür gittiğin yere…’ 

 

 

‘Ben’ dedi reis ‘aracıyım.’ ‘Gideceğimiz yere ancak siz isterseniz gidersiniz.’ ‘Ben’ dedi ‘yardımcıyım.’ ‘Bu kervana katılmak da, yola devam etmek de, bu kervandan ayrılmak da sizin kararınıza bağlı…’

 

 

Rabbimin inayetiyle katıldık biz bu muhteşem kervana ve başladık bir şahane yolculuğa… Kafilenin başında dost, arkada bizler…

 


Yolculuk sürdükçe biz bu koca çölde insanlığımızı öğrenmeye başladık; nereden geldiğimizi, ne olduğumuzu, nasıl hangi yollarla nereye gitmemiz gerektiğini…

 

 

Zamanla huzuru gördük, mutluluğu öğrendik, sevgiyi tattık… Hayatımızdaki güzel değişiklikler bizi bu kafileye daha çok bağladı.

 

 

Yolculuğumuzda harika bahçelerde molalar vermeye başladık… Bir gün her tarafı yemyeşil, mis gibi kokularla, güzelim çiçeklerle bezeli bir bahçede mola verdik.

 

 

Dost dedi ki; ‘Burası takdirkarlık bahçesi…’ ve anlatmaya başladı bize takdirkarlığı…

 

 

Biz doldurmaya başladık heybelerimizi buradaki meyvelerle…



 

Öğrendim ki takdir ettikçe kıymetlendiriyormuşum, kıymetleniyormuşum… Bu meyveyle gördüm ki takdir ettiğim her şey çoğalmakta, değer verdikçe daha birçok güzelliği de beraberinde getirmekte…

 

 

Ben dostumu, kafile arkadaşlarımı, kendimi, ailemi, çevremi ve daha birçoklarını takdir etmenin hazzını duydum bu meyveyle.

 

 

Başka bir gün ağza sahiplik, bir başka gün kulağa sahiplik bahçelerinde mola verdik. Buralarda koskoca kainatın maliki olan insanın sahipliğinden zerreler tattık. Ben duymamam gereken şeyleri dinlememeye, konuşmamam gerekenleri söylememeye, vücuduma girmemesi gerekenleri yememeye çalıştım.

 

 

Tevazu bahçesindeydik bir molamızda da… Burası bize küçüldükçe büyüyeceğimizi öğretti. Küçük görünmeye çalışan insanların aslında ne kadar büyük olduğunu… Ben mevkimi unutup da muhatap olunca insanlarla, içimin huzurla dolduğunu fark ettim.

 

“Şükür Bahçesi” dediler sıcak bir günde gittiğimiz o cennetten köşeye…

 

 

Şükrettikçe bereketleneceğimizi, şükrettikçe doyacağımızı söyledi dost bize… Ben şükrettikçe bereketlendim, şükrettikçe doydum… Ben şükrettikçe şükretmem gereken çok fazla şey olduğunu gördüm. Anladım ki; şükredebildiğim için de şükretmeliymişim.

 


Bir gün serin meltemlerin estiği, yüzleri okşadığı yumuşak huyluluk bahçesine düştü kervanımızın yolu… Öyle muazzam bir şeydi ki bu ‘hilm’ dedikleri… Kendini kontrol edebilmek, olan biteni soğukkanlılıkla karşılayabilmek, sabır, metanet, olgunluk… Ben yumuşak huylu olduğum zaman olaylardan zarar görmediğimi, çevreme zarar vermediğimi fark ettim. İşler öyle kolaylaşıyordu ki…

 

Güneşin kızgın halelerini göndermekten sakındığı, kıyamadığı fedakarlık bahçesine geldik bir gün… Buranın meyvesini hazmedemedim ben… Ama nasıl duygulanımlara, nasıl mutluluk gözyaşlarına sebep olduğunu şahit olanlardan dinledim… Ben de orda çıkarıp heybemden bir takdir meyvesi yedim.

 

Bir gün göz alabildiğine yeşillik binlerce metrekarelik alanın karşısındaydık… İç tarafa doğru yürüdü kervanımız. Birden kendimizi tam on dört tane bahçenin ortasında bulduk. ‘Seçin’ dedi dost ‘birini ve girin içine…’ ‘Beklememek bahçesi’ diye birine giriverdim ben de… Meğer düşünmeden girdiğim bu bahçenin meyvelerine ne çok ihtiyacım varmış.

 

Ben burada insanları kendi fikirlerime uyduramayacağımı, onlardan benim kafamdaki model gibi hareket etmelerini beklemek yerine; onları oldukları gibi kabul etmeyi öğrendim. Böylesi çok daha güzeldi. Hayal kırıklıklarından kurtulmuştum. Hem onlardan beklemediğimde, beklediğim zamanlarda yapılmayanların kendiliğinden gerçekleştiğini, yapıldığını gördüm.

 

Yolculuğumuz süresince nice bahçelere girdik, nice meyveler tattık. Her meyvenin zerreleri kanımıza karıştıkça biz bir şeyler kazandık, bir şeyler öğrendik. Kimi meyvelerin tam tadına varamadık, bazılarını hazmedemedik belki ama meyveler heybemizde… Yeri gelince çıkarıp onları da yemesini bileceğiz inşallah…

 

 

Bu şahane yolculuğumuz devam etmekte… Kim bilir daha nice bahçelerin nice meyvelerinden tadıp, gerçek insanlığımıza adım adım yaklaşacağız inşallah…

 

 

Bizi bu kervanla karşılaştıran, bu kervanın reisi ile muhatap kılan, bize bu kafileye katılmayı nasip eden Rabbimize sonsuz şükür, hamd ve sena olsun.

 

 

Gerektiği yerde gerekli meyveyi heybeden çıkarıp yiyenlerden,
 

Değer bilenlerden,



Hakkını verenlerden,


           Dosta dost olanlardan olabilmek ümidiyle…

 

 

                                           Dr. Neslihan Göktaş

ORTAK EĞİTİM PLANI

GÜVENİLİR ÇOCUK

KÜTÜPHANE

  • Tanıdığım Yönleriyle A.K.D
    Tanıdığım Yönleriyle A.K.D