NİSAN Ayı “İNSAN TANIMADA KESİN VE ŞAŞMAZ ÖLÇÜ (GAYE-AMAÇ)” konulu aylık eğitim planımızın Birinci Haftası ile ilgili tespitlerimiz...
Pratik Ders: “Hayat sana ne istersen onu verir. Onun için daima en iyi şeyleri iste, en iyi şeyleri düşün, en faydalı şeyler için çalış ve sonra da kendine hep iyilikler, güzellikler bekle Yüce Yaratıcıdan. Çünkü seni senin doyurduğun gibi doyurur kâinat.”
1.Hafta Eğitim Planı Ödevimiz : “Bu haftayla birlikte kendimize şöyle bir bakalım. Hayattaki tek yaşayış gayemiz ne olmuş? Etrafımıza nasıl bir tanışıklık veriyoruz acaba? Kutsal değerlerin hangisi adına yaşayış bizi tanımlıyor? Kendimizi net keşfedersek insanları tanımamız da bir o kadar kolaylaşır.”
Tespitlerini sunmak isteyen arkadaşlarımızdan görüşlerini alalım:
Özden SAYIN:
“Nisan ayıyla beraber kendimizi biraz daha tanımaya eğildik. Neyin adına yaşıyoruz? Neler bizi mutlu ediyor? Neyin eksikliğinde huzurumuz kaçıyor, buralar hep bizi bize tanıtıyor.
Ramazan ayı bereket ve huzuruyla geldi şükürler olsun. Onun ikliminde huzurla nefes alırken ailecek yaşadığımız her an başka bir şükür sebebi. Sahurda hep beraber olmak, iftarı heyecanla beklemek, namazlarımızı cemaatle kılmak, teravih için sevinçle seccadeleri serip dualarla ve neşeyle onu eda etmek çok kıymetli. Bu özel anların bizlerdeki etkisini çocuklarımızda da görmek bizi mutlu ediyor. İftar sofralarında arkadaşlarımızla buluşmak, birlikte namaz kılmak, uzun zamandan beri özlemini çektiğimiz güzelliklerdi.
İşte bunları yaşarken bir anda fırtınaya tutulmuşçasına iç âlemimde savrulduğum, üşüdüğüm anlar da oldu. Sebeplerine baktığımda anladım ki, gözlerimi başkaları ne yapıyor diye kendi dışımda gezdirdiğim, onların değerlendirmelerini kendi takdirimin üzerine çıkardığım her an, bana sıkıntı olarak dönüyor. Aslında asude bir yaşantının içindeyken bir anda egoların çarpıştığı bir meydanın orta yerinde kalıp, “ben de varım” diyerek “ben” diyerek yaptığı her şey kişinin kendisini yaralıyor.
O zaman neyi, niçin yaptığımı sorguladım. Birileri beğensin diye mi, kendim beğeneyim diye mi? Hak rızası için mi, kul takdiri için mi? En çok da bir çalışma grubu içerisindeyken, dışındaymışsın muamelesi görmenin beni üzdüğünü fark ettim. Bu küçük bir kız çocuğu olduğum vakitlerde de böyleydi, bakıyorum şimdi de böyle. Zaman, mekân, kişiler değişse de insanın olaylara yüklediği anlamı değiştirmediği müddetçe son, hep aynı. Büyümemiş bir çocuk gibi üzülüp neşesini kaçırmak.
Sonra bu durumun neşemi kaçırmasına daha fazla müsaade etmemeye karar verdim. Birileri ne der diye değil, içimden geldiği vakit harekete geçtim. Geçen haftadan da ödevimiz vardı; tebrik edilmesi gereken başarılara kayıtsız kalmamak üzerine. Ben de, onlar bana böyle davranmasalar da, görmezden gelseler de, ben bana yakışanı yapmalıyım dedim ve harekete geçtim. Hareketlerimi, insanların tavırları değil, insanlığım neyi gerektirir ise onu yapmalıyım düşüncesi belirleyince taşlar yerine oturdu.
Aslında bu büyük bir özgürlüğü de beraberinde getiriyor. Kişinin kendine dönüp neyi neden yapması gerektiği ile ilgili net cevabı vicdanına vermesi ve ölçülere göre yaşaması büyük bir mesele.
Bunları tefekkür edince her şey güzel ve yerli yerinde görünüyor gözüme. İnsanın bu hayatta kesinleştirdiği ve sürekli beslediği bir gayesinin olması şart. Yoksa ya fırtınalar savuruyor, ya kızgın güneş kavuruyor… Ama hep baharda yaşamak, itidal ile yolu adımlamakla mümkün.
Kendini tanıyınca başkalarının yaptıkları da hoş geliyor göze. O zaman halden de anlar oluyor insan. Ama en mühimi, kişinin içinde sığındığı emin bir limana demir atması mevzuu. O zaman her şey güzel… Her şey yerli yerinde…”
Fatma KARACABEY:
“İnsan amaçtır; evet benim amacım ne sorusunu sorduğumda verdiğim cevap beni anlatır. Benim de amacım iyi bir Müslüman olmak, bunun için bu fikre katıldım şükürler olsun. Nasıl iyi bir Müslüman olurum cevabını da samimiyette buldum eğitimcim sayesinde. Benim için samimiyet gittiğin yolun rotasını oluşturuyor. Çünkü insanın iç dünyası samimiyetten başka bir duyguyu kaldırmıyor. Samimi olmadığın bir yerde gerçekliğini yaşayamıyorsun. Kiminle konuşursan konuş kendi iç sesin herkesinkinden güçlü çıkıyor. Eğer gerçek bir amacın ve hedefin varsa, zaten iç dünyanla sürekli irtibat halinde olmak zorundasın. Kendime baktığımda, samimiyetle kendimi olduğum gibi iyisiyle, kötüsüyle kabul edebiliyor muyum? Bu sorunun cevabı çok önemli benim için. Çünkü benim kabul etmediğimi kim kabul eder ki? Ben kendimi sevmezsem, kendimle barışık olmazsam kim olur? Bu anlayış üzerinde durmaya çalışıyorum. İstiyorum ki Allah'ın huzuruna geldiğimde içi dışı bir kul olayım. Rabbimin beni yarattığı özüme döneyim. Bunun da bir eğitim olmadan olması mümkün değil...”
Ayşen GÜNANA:
Emine GÖKTAŞ:
“Amacımız: Yaptıklarımızı Peygamber efendimizin (sav) sözlerine uygun halde yapmaktır.
Gün içinde ağzımızdan birçok kelime çıkıyor. Biz de bu kelimeleri hep olumluya güzele çevirmeye gayret ediyoruz. Böyle yapınca kendimizden memnun hale geliyoruz. Değiştiremeyeceğimiz konular üzerine konuşma yapmıyoruz. Üzerimize düşen yapabileceğimiz konuya da dikkat ederek yapmamız gerekeni yapıyoruz. Buralarımızı arttırdıkça dışarıdan etkilenmeler de azalıyor.
Ramazanımız çok güzel huzurlu ve mutlu geçiyor. Sahura kalkarken çok rahat huzurlu kalkıyoruz ve yaptığımız işleri severek yapıyoruz. Ablamın kızı telefonda konuşurken benden örgü için bir şey istemişti, ben de getiririm inşallah dedim ve telefonu kapatıp hemen istediğini koydum çantama. Oraya vardığımda teyze getirdin mi diye sorduğunda o işi sağlam yapmanın rahatlığını hissettik bizlere bu halleri yaşattığı için rabbime şükürler olsun. Muhatabımız küçük de olsa aynı ciddiyetle davranmamızın huzurunu yaşadık.
İçinden çıkamadığımız konuyu eğitimcimizle paylaşıp doğru olan ne ise onu uygulamaya başlayınca görüyoruz ki biz bu işi ancak eğitimcimizle çözebiliyoruz. Rabbim bizleri eğitimimize layık talebe eylesin inşallah.”
Zeynep TONGA:
“Bu ay ki eğitim planımız ile Ramazan’a aynı anda başladık çok şükür. Kendimizi tanımaya başladıkça, iç dünyamıza eğildikçe görüyoruz ki, kutsal değerlerle yaşadığımızda daha doyumlu ve mutluyuz. Tercihlerimizi de bu yönde yaptığımızda içimizde rahat, zihnimiz sade oluyor. Ramazan ayının da gelmesi ile birlikte evimizde bu manevi havayı yaşayarak çocuklarımıza da örnek olmak gayreti içindeyiz. İnsan amaçtır bilinciyle hareket ederek amacımız gerçek insani değerleri yaşamak ve sahipliğimiz bu yönde yaparak, yaşayarak kutsal değerlerin önceliğini kendimizde arttırmak. Bu anlamda Müslüman Türk olarak dini ve milli günlerimiz önemli. Ramazan ayı ile misafir geliyormuş gibi içimizi sevinç kapladı, hazırlıklarımızı yaptık, evlerimizi süsledik.
Abdülkadir Duru dedemizin dediği gibi Ramazanda evin annesine, ev halkı misafirdir. Bu bilinçle hareket ederek sahurda ve iftarda sevgiyle, özenle, muhabbetle yapmamız gerekenleri yapıyoruz. Soframızı her gün salondaki masamıza açıyoruz. Hizmet etmek bizi yüceltiyor. Bunları yaparken de kendimizi iç dünyamızı takip ediyoruz. Çok şükür Eğitimcimiz sayesinde hayattaki önceliklerimiz kutsal değerler olmaya başlamış. Bu yolda ilerliyoruz. Görüyoruz ki, kendimize dönük yaşadığımızda hem sahipliğimiz artıyor hem de kendimizi kontrol ederek gerçek değerlere öncelik vererek yaşamış oluyoruz.”
Arzu ALANLI:
“Bu fikre geldiğimden bu yana değişmeyen bir amacım var. Efendimizin (sav) sözünü tutup, ahlakını yaşamak, tespit ederek inanç haline getirmek. Önemli olan bu amacımın önemi bende nedir? Ne kadar ehemmiyet gösteriyorum? Bunu düşündüm. Eskiye oranla çok şükür daha da yerimizin, mesuliyetimizin farkında olarak hareket ediyoruz. Ümit kırıcı konuşma yapmamaya gayret ediyoruz, insanlara düşüncelerinden, yaşayışından ötürü önyargı ile yaklaşmıyoruz, ziyarete giderken bu daha gösterişli, güzelini almış desin diye değil mevcut durumumuza göre ihtiyaç durumuna göre alıyoruz. Bize sunulan iyi niyeti suiistimal etmeden vefa duygusuyla hareket ediyoruz. Yardıma ihtiyacı olanı gözetmeye çalışıyoruz. Birine hediye alırken ucunuza değil de kendimize alıyormuş gibi alıyoruz. Aklımıza geldiği anda ertelemeden arayıp gönül alıyoruz. Sözleştiğimiz birisinin gelmemesine artık kızmadan kendimize bakıyoruz.
Baktığımız yer kutsal değerlerimiz olmaya başladı şükürler olsun. Evet, yaşadığımız olaylar insanları tanımamız için birer fırsatmış. Bunu yaşadıkça daha iyi anlıyorum. Rahatsızlığımdan ötürü bana ücretsiz otobüs kartı çıkarma imkânı sunuldu. Çok şükür. İlk başlarda üç dört durakta olsa binerdim nasıl olsa ücretsiz diye. Hz. Ömer’in devlet görevindeyken, şahsi işine geçtiğinde mumu söndürüp hakka riayet ettiği aklıma geldi. Çok şükür birkaç haftadır binmiyorum. Hastane ve uzun yol dışında yürüyorum. Bunun doygunluğu bana yeter elhamdülillah…
Bu Ramazan da şükürler olsun iftar ve sahur hazırlıklarımı misafire yapar gibi, düşüncelerimde en ufak bir isteksizlik olmadan muhabbet ile yapmaya çalışıyorum. Oruçlar açılıp, yemekler yendikten sonra da elhamdülillah deyip Rabbime şükrediyorum. Önceleri bir şeyi beğenmesem de karşı üzülmesin diye beğenmiş gibi yapardım. Şükürler olsun artık bunu yapmıyorum. Bu da benim kendi kafamda oluşturduğum bir zanmış. Şimdi kendi duyguma ve ölçüme göre hareket ediyorum. Kimin ne dediğine bakmadan benim bana dediğime bakıyorum şükürler olsun. Bu çok büyük bir özgürlükmüş. Daha önce yakın akrabamda yaşayışını çok tasvip etmediğim kişiler vardı. Birkaç aydır bu konu üzerinde dikkat ediyorum. Efendimiz (sav) kimsede ayrım yapmamış. Karşının nasıl yaşadığına değil kendi duygularıma bakmam gerektiğini gördüm. Kendi duygularımda Efendimizin (sav) sözü ve ahlakı olmalı diye düşünüp ona göre hareket edince hamd olsun kendimle barışık, çevremle barışık ve samimi bir insan haline geliyoruz. Şükürler olsun.”