“Türk'ün vazifesi, dünyada öncü ve örnekliktir.. ”
Duyurular

DOST RENGİNE BOYANALIM

 

Geçenlerde bir film izledim.  En büyük hayali ünlü bir baterist olmak isteyen genci konu alıyordu. Bu genç hayalini gerçekleştirebileceğine, kendisinin çok başarılı olabileceğine inanmamaktaydı. Tevafuk bu ya bir hocayla tanışır. Tanıştığı hoca ise aynı düşüncede değildir. Gençteki yeteneği fark etmiş bu pilde hayat olduğunu anlamıştır.

 

Böylelikle genç, hocanın kursuna dahil olmuş; dersler başlamıştır. Herkesten daha iyi çalmakta, derslerde hep önden gitmektedir. Bellidir farklı bir yeteneği olduğu. Fakat bir gariplik vardır. Hocası hiçbir zaman takdir etmez, beğenmez. Bunun yanı sıra ağır sözlere de maruz kalır genç. Hocası diğer öğrencilere laf etmezken gence demediğini bırakmaz. Kaç kere bırakmayı düşünür kursu. Fakat her defasında yine kendini derslerin içinde bulur. Hocasının niyetini, çabalarını o zaman anlayamasa da elbet anlayacaktır.  Böylelikle uzun ve serzenişli geçen dersler sonra beklenen büyük konser günü gelir. Bir bakar hocası ortalıkta yok.

 

Gözleri ısrarla hocasını ararken sıra gence gelir. Hocasına bakarak son bir kez güç alamamanın verdiği buruklukla çıkar sahneye. Işıklar sahnede, gözler gençte, yürekler heyecanlı. Sonuçta son derece yetenekli bir hocanın öğrencisidir sahnedeki. Herkesin beklentisi de yüksektir bundan. Fakat işler sahnede hiçte iyi değildir. Gencin önündeki notalar kaybolmuştur çünkü. Başından aşağıya kaynar sular dökülür. Gitse gidemez, yok olsa olamaz. Ya çalacak ya çalacaktır. Alır eline bateri çubuklarını. Kapatır gözlerini. Bırakır genç kendini işleyen düzene. Çıkarır içindeki dolup taşan yeteneğini. Onu sınırlayan notalar olmadan coşup akar.

 

Herkes şaşkın. En başta da kendisi. Sadece bir kişi şaşkın değil. O da elinde notalarla arkadan onu izleyen hocası. Öğrencisinin potansiyel yeteneğini ortaya çıkarmaktan, kendi gücünü kendine göstermekten son derece zevk almış bir halde. Gösteri sonrası herkes ayakta alkışlamaya başlamıştır genci.  İste o zaman anlar genç hocasının yapmak istediklerini, niyetlerini, kızmalarını, çıkışmalarını. Hocasının sözleri aklına gelir devamında “Güven artık kendine. Bağlı kalma notalara. İzin ver içindeki yeteneğin çıkmasına.” Ortada fark edilmeyen bir güç, keşfedilmeyen bir yetenek vardır. Hocasının tüm amacı da gençteki bunları ortaya çıkarmaktır aslında.

 

Böylelikle film bittiğinde zihnimde bir soru belirdi. Hocasının tavırlarına, yergilerine takılıp vazgeçse yeteneğini ortaya çıkarabilir miydi genç? Kesinlikle çıkaramazdı. Öyleyse kilit taş ustaydı. Ustanın sadece görünen kısmını değil aslını görebilmekteydi. Peki ya ben ustamın niyetlerini ne kadar anlayabiliyordum? “Usta niyet üzerine anlaşılmazsa hiç olur” sözünün derinliğine inebiliyor muydum? Sonsuz genişlikte, enginlikteki o insanın genişliğinde kayboldukça niyetlerine vakıf olabileceğimi biliyor muydum?

 

Takdiri, övgüleri, çıkışları, kızmalarının her birinin benim gelişimim için olduğunun ne kadar farkındaydım? Konuşmaları, davranışları, günlük yaşantısı bunların hepsinden ne kadar ders çıkarabiliyordum kendime? Ustamın her hareketinin bir bilinç dahilinde olduğunun idrakine varabiliyor muydum? Eğitimine tabii olup ne kadar eğitim metodunun inceliğine varabiliyordum?

Tüm sorular peşi sıra sıralanırken anladım ki ustasının niyetini anlamayan öğrenciyle eğitim olmuyordu. Ustasına, benliğiyle değil gerçeklik gözlüğüyle bakmadıkça insan gelişemiyordu. Kendini kendine gösterecek ayna olan ustayı anladıkça seviyordu insan kendini.

 

İşte o zaman kendine dost olmaya başlıyordu kişi. Ustasının tüm çabalarının, emeklerinin altındaki niyeti anladıkça eğitimine daha sıkı sarılıyordu insan. “Ustamdan ne geliyorsa başım gözüm üstüme. Ne yapıyorsa benim için yapıyordur” dedikçe huzur buluyordu gönül. Ustada görülen meziyetleri uygulamaya çalıştıkça açığa çıkıyordu güç. Eğitimin inceliğine vardıkça rayına giriyordu hayat.  Bu yolda ustasını yalnız bırakmamın, yanında olmanın ne demek olduğunu can adamı oldukça anlıyordu kalp. Ve o kalp yalnızca dost rengine boyanınca ritminde atabiliyordu. Öyleyse kendimize bir iyilik yapalım.

 

Dostun renklerini keşfe çıkalım. Keşfetmenin heyecanını yaşayalım. Akıl katmadan, benliğimizi ortaya koymadan ustanın niyetlerini anlamaya koşalım. Koştukça insanlık tahtına oturmanın huzurunu duyalım. En güzeli de ustamızın yürüdüğü yolda daim olarak kendimize en büyük iyiliği yapalım…

 

İpek Asiloğulları

                                                                                                                                                                             (Ankara)

 

 

 

 

ORTAK EĞİTİM PLANI

GÜVENİLİR ÇOCUK

KÜTÜPHANE

  • Tanıdığım Yönleriyle A.K.D
    Tanıdığım Yönleriyle A.K.D