“Sokrat öncesi filozofların hiçbirinin ne bir yapıtı ne de herhangi bir yazısı tam olarak elimize geçmemiştir. Durum böyleyken bu adamların batının ilk felsefi düşüncelerini ortaya atmış olsalar bile etkilerinin bugüne dek sürmesini hatta bugün bile oldukça güçlü bir biçimde duyulmasını açıklamak güçtür… Thales eski dünyanın yedi bilgesinden biriydi şeklinde ifade edilir. Ancak Thales’in nasıl bir felsefi öğreti geliştirmiş olduğu belli değildir.
Felsefi bir yazısı olup olmadığı da bilinmiyor. Doğa felsefecisinin ana düşüncesi olarak gösterilen fikirlerinin de ondan sonraki filozofların düşüncesi olduğu görülmüştür… Sokrat yazılı hiçbir şey bırakmamıştır, sokakta diyalog şeklinde tartışmaları vardır… Platonda yazılı birkaç mektubun dışında bir eser vermemiştir.” (İlk çağ felsefesi H.J.Storing, sayfa 190-244)
-Yine J. Storing’in kitabından devam edelim, yazarın bu konudaki tespitleri…
“ M.Ö. 6 ve 5. yy’da felsefi dönemdi. Birbirleriyle çelişen ve herkesin ben haklıyım-doğruyum dediği bir dönemde sofistler ortaya çıktı. Sofistler, Yunanlılar Persleri yendikten sonra Atina’da zenginler ve güçlüler sınıfını oluşturdu. Kendi görüşünü bir seçkinler topluluğu halk ya da mahkeme önünde konuşarak en inandırıcı biçimde ortaya koyan ve en iyi savunan kimse haklı görünüyordu.
Bu gereksimi sofistler karşıladılar, sofistler gezgin öğretmen olarak kentten kente dolaşırlar, para karşılığı güzel konuşma sanatında öğrencilerini eğitirlerdi. Yeni bakış açılarıyla da o güne kadar ki tüm değerleri sarsmaya başladılar.
Belirli bir durumda haklı olan kimse kesin olarak açıkça belirlenemiyorsa o zaman önemli olan kimin haklı olduğu değil, kimin haklı göründüğüydü ve haklı görülen kişi de kendi görüşünü en güzel ve en inandırıcı biçimde konuşarak başarıyla savunan ve kabul ettiren kişiydi.
Bu çıkarcı ve kuşkucu yaklaşım ahlak konusuna da yansıdı. Böylece sofistlerin elinde iyi konuşma sanatı bir inandırma değil, bir kandırmaca aracı olarak gelişti. Herkesi gözeten yan tutmayan yasalar geçersiz ve yanlıştı, yalnızca güçlünün gücü, yetenin yasası geçerli olmalıydı. (a.g.e. sayfa 222-225)
Bir felsefeci öğretim üyesiyle devam ediyoruz.
“Antik Yunan’ın bol bol felsefe yaptığını biliyoruz. Bu dönemde nüfusun yarısı köleydi ve köle olmayanların çalışması ve iş yapması hoş karşılanmazdı, bu nedenle Yunanlılar meydanlarda hem içer hem de günlerce tartışırlardı. Amaç bir konuyu sonuçlandırmak, onunla ilgili doğruya ulaşmaktan ziyade karşıya fikrini kabul ettirme ve üstünlük sağlama şeklindeydi” (Prof. Dr Ahmet İnam ODTÜ Felsefe Böl.)
-Peki o zaman bilimin Antik Yunan kaynaklı olmadığının ispatı nedir?
- Bunu da haftaya ele alalım.
Ertuğrul ASİLOĞULLARI
Öğretim Görevlisi-İnşaat Yüksek Mühendisi