“Türk'ün vazifesi, dünyada öncü ve örnekliktir.. ”
Duyurular

SEVDAKAR KÜMESİNİN HAFTALIK AİLE RAPORU

 

MART AYI 1. HAFTA

        

Konumuz;insanlar arası ilişkiler (duyumsal yapı).Ortak eğitim planı mart ayı kitapçığını okuyarak sohbetimize başladık.

        

Aybüke: Daha küçük yaştayken arkadaşlarımla aramın çok iyi olmasını isterdim. Onların istediklerini yaparsam beni severler diye düşünürdüm. Onların benden istediklerinin benim yapamayacağım şeyler olduğunu görünce onlara kendimi sevdirmekten vazgeçtim. Allah’ın emirlerine yönelip onun rızasına koştukça gördüm ki, çevremizdeki insanlar bana saygı duymaya başlamış. Benimde kendime olan güvenim gelmiş. Kendi kendimi sevmeye de başlamışım. Sonra baktım ki, yüreğim yumuşamış, kızdığım insanları sevmeye başlamışım, onları sevgiyle kucaklayınca da gördüm ki, aynadaki görüntünün yansıması gibi onlarda beni sevgiyle kucaklıyorlar. İşte o zaman Duru dedemin sözünün ispatını hayatımda gördüm. “Seven sevilir.” Önce seveceksin, sonra sevileceksin. Ne istiyorsan önce sen yapacaksın, karşındakini istediğin şeyi yapmaya mecbur bırakacaksın. Kısacası ne ekersen onu biçiyorsun.

        

Handan: Ağzımla insanlardan şunu şunu bekliyorum demiyorum. Ama içimden geçiriyor,beklentiler içine giriyorum. Sevsinler, saysınlar, kabul etsinler. Sonra bunları istediğim insanları inceliyorum ve görüyorum ki bu insanlar menfaatlerine dokunulduğu zaman en samimi arkadaşlarını bile yarı yolda bırakabilecek kapasitedeler. “Peki, Handan böyle birilerine nasıl güvenip de ihtiyaçlarını onlara bağlayacaksın?” diyorum. Seni bu insanlar yarı yolda aç bırakırlar. O zaman kendi kendime diyorum ki, seni yarı yolda bırakmayacak birine bağla kendini, ihtiyaçlarını da ondan karşıla. O zaman dedeme daha çok sarılma ihtiyacı hissediyorum. Sağlam dayanak… Başkalarından bir şeyler bekleyerek canımın sıkılmasını ve insanlarla aramın bozulmamasını istiyorsam, eğitimcime daha çok koşmalıyım.

        

Babamız: İnsanlar en ufak bir takdir için nelerini feda ediyorlar. Hatta hayatlarını bile, peki değer mi, kendimizi Allah’tan beklemeye yöneltsek daha kârlı bir iş yapmış olmaz mıyız? Rabbim sadece kendinden bekleyen kullarından eylesin.

        

Annemiz:Özden fikrinden önce gerek dışımızdan, gerek içimizden beklentilere girer, böylelikle de insanlar arası ilişkilerde hep sorunlar yaşardık. Özden fikri sayesinde şükürler olsun dıştan beklentilerimizi söylemeyi bıraktık. Buda şükürler olsun güzel bir aşama, şimdi biz güzelin güzeline gidiyoruz. İçten beklememeye, bunu başarmak içinde içimize daha iyi eğiliyoruz ve kendimizle daha samimi oluyoruz.

        

Güzel nefsim senin derdin ne? “Niye beklenti içindesin?”Cevap:”Ne olur ki insanlar beni sevse bende onları sevsem. Hayat hep böyle sevgiyle ve muhabbetle geçse. Hayat ne güzel olur.” İçimizden aldığımız bu samimi cevapta gizli aslında sorunun cevabı. İnsanlar aslında muhabbete hasret, yani Muhammede (S.A.V.) hasret…Herkes cananının peşinde. Gövdeleri aradan kaldırırsak cananı tüm insanlarda görebilirsek tüm beklentiler biter. Ondan ayrı bir şey mi kalır ortada? Canandan bekleriz ne beklersek, canandan biliriz ne bilirsek. Ayrı gayrı kalmaz. Beklentiden kurtulmanın tek çaresi birliğe erebilmektir.

        

Saygılarımızla…

 

SEVDAKAR AİLESİNİN HAFTALIK AİLE RAPORU

 

Konumuz “Kabul Et, Kabul Bekleme” Kitapçıktaki bölümü okuyarak sohbetimize başladık.

        

Aybüke:Daha önce etrafımızdaki insanlara bakarak “şöyle olmalılar, böyle olmalılar” diye hep söylenir dururdum. Sonra bu söylemlerimin ne kadarda yanlış olduğunu fark ettim. Bu bakış açısı bana huzur vermiyor. Sürekli insanlarla meşgul oluyor, boşu boşuna canımı sıkıyordum. Artık böyle yapmıyorum. Herkesin her halini normal karşılayıp meşgul olmuyorum. Kabul görme ihtiyacıma gelirsek, onu da kendimi kabul ederek karşılıyorum. Kendime güven duydukça insanların beni kabul etmelerine, beni beğenmelerine takılmıyorum. Ama kendimde kabul edemediğim bir yönüm varsa, yani güvenmediğim hemen insanlara gözlerimi çeviriyorum. Onlara muhtaç kalıyorum. “Ne diyorlar, benim hakkımda ne düşünüyorlar?” diyorum. Mutlu olamıyorum. İşte bu yüzden mutlu olmak istiyorsan, insanları olduğu gibi kabul edip kabul ihtiyacını da yine kendi kendini kabulle doyuracaksın.

        

Handan: Kusur görmediğim zaman insanları kabul ettiğimi fark ettim. Kendi kendime diyorum ki, Handan Allah kullarını özene bezene yaratmış, sana ne oluyor? Sen niye beğenmiyorsun “İşte böyle düşününce yani aklıma Allah’ı getirince hiç kusur diye bir şey kalmıyor. O zaman insanları kabul edebiliyorum. Okulda arkadaşların Allah’la ilgili ağızlarından kötü bir şey kaçırsalar “haşa çarpılırız tövbe tövbe” diyorlar ama kullarına gelince, kötü şeyler söylemekten çekinmiyorlar. Aynı şey aslında.Ha insanlara söylemişsin, ha Allah’a… Madem çarpılırım diyorsun Allah’ın insanına da söylersen çarpılırsın. Çünkü insan Allah’ın eseri, işte bende Allah’a karşı kötü bir şey söylememek için kusur görmemeye çok dikkat ediyorum. Kabul etmekle ilgili birde şunu söylemek istiyorum. İnsanları kabul edince içimde bir sevgi oluyor. Daha mutlu oluyorum. Kabul beklemeyle ilgili ise şunları tespit ettim. Sınıftaki beş kız arkadaşım tüm sınıfa ve bana bağırıyor, hakaret ediyor, çantalarımızı yere atıyordu. Çoğunluk susuyor, ben ise bunların yaptığına boyun eğmek istemiyor onlara karşı çıkıyordum. Bir yandan da düşünüyordum. “Bu benim yaptığım münakaşaya sebep oluyor. Bunu da benim peygamberim hiç sevmez” bir yanımda şöyle diyordu. “Sessiz kaldıkça daha çok üstüne geliyorlar. Handan bu haksızlığa dur demelisin” tabii ikinci sese uymanın doğru bir yol olmadığını biliyordum. Susuyordum ama dişimi sıkarak. İnsan güzeli yeter ki istesin, Allah gerçekten yardımcı oluyor. Allah anlayışımı açtı ve onlarla ilgili bakış açım genişledi. Baktım ki, onların kabul sorunu var. Kendilerini böyle kabul ettirmeye çalışıyorlar. Biz güçlüyüz, özgüven sahibiyiz, siz pısırıksınız diyorlar ama bir söz duymaya tahammülleri yok. Bu nasıl özgüven. Kendine güvenen kendi kendinden memnun olan bir söze kavga çıkarır mı? O zaman anladım ki, asıl güç susmayı başarabilmekteymiş. Onların bu halini görünce kendimi eziliyormuş gibi görmedim. Onlara ayrıca merhametim uyandı. “Susuyum da daha fazla hırçınlık yapıp üzülmesinler.” diyorum. Şimdi, bizler eğitimdeyiz onlar değiller. Kabul etmek, anlayış göstermek tabii ki, bize düşer.

        

Babamız: İmam-ı Azam’ı bir gün bir halife kendisine sohbet etmesi için sarayına çağırmış. İmam-ı Azam tüm sorulara kısa ve açıklayıcı cevaplar vermiş. Halife İmam-ı Azama dönerek şöyle demiş. “Senden önce çağırdığım tüm hocalar tek bir soruya neredeyse iki saat sohbet verirlerdi. Sen ise çok kısa cevaplar veriyorsun, bunun hikmeti nedir? İmam-ı Azam “onlar uzun uzadıya sohbet vererek kendilerini sana beğendirmeye çalışıyorlar. Benim ise böyle bir derdim yok.” İşte bu hikâyeden de görüyoruz ki, kendini Allah’a kabul ettirmiş kişilerin başkalarına kabul ettirme gibi bir dertleri olmuyor. Bunun için tek gaye kendini Yaradan’a kabul ettirme olmalıdır.

        

Annemiz: Fikrimiz kabul et, kabul bekleme deyince önceleri şuna takılırdım. “Ben bu kişinin böyle devam etmesine gönlüm razı değil. Şimdi bunu hoş karşılarsam, bu şu davranışlarını bırakmaz” niyet iyi ama yöntem yanlış, şükürler olsun kafamızı değiştirmeyi başardık. Sana kimse onu olduğu yerde bırak demiyor ki, bu olumsuz tepkilerle, bu hoşgörüsüzlükle kimse kimseye yardım edemez deniyor. Nitekim Allah da nebisine öyle dememişmiydi “Ya habibim sen böyle merhametli olmasaydın, senin etrafında kimse kalmazdı” Bu yüzden olumsuz tepkiler yerine, olumlu tepkiler göstermeyi şükürler olsun öğrendik. Çocuğumuzda bir yanlış görsek, eleştirerek bundan kurtulmasına yardımcı olabiliriz diye düşünürdük. Ama çok yanlışmış. Şimdi “Çocuğumuzun mevcut durumu bu, şu andan itibaren onu iyiye, güzele ne yaparsam sevk edebilirim” diye düşünüyoruz. Böyle yapınca görüyoruz ki, hem canımızı sıkmıyoruz hemde konuşarak işin kolayına kaçmıyoruz. Onu ıslah etmenin yollarını düşünüp, kafa çalıştırıyoruz. Kabul etmek demek, mevcut durumu görüp elinden geleni yapmaktır. Kabul beklemeye gelince görüyoruz ki, içimizde bir tek patron var. Ne kadar sesler iki gibi de olsa. O zaman patronun senden ne istediğine kulak kabartacaksın ki, o da senin yevmiyeni versin. Kabul beklememenin tek çaresi içindekinin ne istediğini duyup, ona göre davranmaktır.

 

         İlmihal işlendi, Kur’an okundu.

         Ödev: “Anlayış göster, anlayış bekleme”

 

 

SEVDAKAR KÜMESİNİN HAFTALIK AİLE RAPORU

3.HAFTA

 

         Konumuz “Anlayış Göster, Anlayış Bekleme” Kitapçıktaki bölümü okuyarak sohbetimize başladık.

        

Aybüke:Sınıfımızda iki ayrı düşünceye sahip iki grup var. Bakıyorum birbirleriyle hiç konuşmuyorlar. Birbirlerinin yanından geçerken “merhaba” bile demiyorlar. Farklı düşüncelere sahip olmalarına tahammülleri yok. Kendime bakıyorum; iki grupla da gerektiğinde konuşabiliyor, ilişkilerimi en azından “merhaba” diyecek seviyede bırakabiliyordum. Sınıftakilerin anlayışları birbirlerine kapalı. Peki anlayış kapalı olunca ne oluyor, küskün gönülle yaşıyorsun. Halbuki birbirlerine bu kadar nefretle bakmasalar, hayat ne kadar da çekilir olurdu. Bunun farkında değiller. Ben onlarla yeri geldiğinde konuşunca ne oluyor? Onların düşünce sistemlerini mi kabul ediyorum? Tabi ki, hayır.  Kendi düşünce sistemim bana ait, onlarınki de kendilerine. Sadece onlara anlayış göstererek canımı sıkmıyorum. Anlayış demek olanı olduğu gibi kabul etmek demektir.

        

Handan:Şunu o kadar iyi anladım ki, anlayış göstermek karşıya yapılan bir iyilik değilmiş. Ben kendi huzur ve mutluluğumu temin etmek için, anlayışlı olmak zorundaymışım. Karşı taraf benim için bir araçmış. Karşıya yaptığım bir şey olsaydı, anlayış gösterdiğimde duyduğum o mutluluğu, karşı tarafta duyardı. Ben anlayış gösterdiğim halde karşıya bakıyorum halen sinir içinde. Benim içim huzurlu o resmen patlayacak. Şimdi buradan da görüyoruz ki, anlayış göstermek aslında kendine yaptığın bir iyilik. Bu hafta birde şunu anladım. Anlayış göstermenin bir şekli yokmuş. Bazen susarsın, bazen çekip oradan uzaklaşırsın, bazen bir bakış atarsın, bazende okkalı bir tokat atarsın. Sadettin dedeme bakıyorum, hatalarımıza bazen susuyor, bazen kızıyor, bazen bir bakış atıyor, bazen de bizi teselli ediyor. Ama her ne yaparsa yapsın bize rahmet oluyor. Hayır oluyor. Kendimize gelip yanlışımızı anlıyoruz. Hatalarımızdan kurtuluyoruz. Anlayış nasıl gösterilir konusunda en büyük örneğimiz Sadettin dedeme bakıyorum, tartışan iki arkadaşımın yanına gitmeyip tartışmayı alevlendirmemekle anlayış göstermiş oluyorum. Bazen hakaret edene susarak anlayış gösteriyorum. Bazen sürekli bana vurana bir tane geçirerek anlayışlı oluyorum, bazen de sinirli bir arkadaşımla nerede nasıl konuşacağımı ayarlayarak anlayış gösteriyorum. Diyeceksin ki okkalı tokadın neresi anlayış? O tokadı atarak etrafa bilinçli bir şekilde zarar verene diyorum ki, haksızlık yapma, insanlara haksızlık yapan demek ki içinin sesini duyamıyor. Ona dış bir ses lazım diyor halini anlayıp onu o halden uzaklaştırıyorum. Tartışan iki arkadaşın yanına gitmeyerek anlayış gösteriyorsun, çünkü onları kendi kendilerine bırakarak ortak bir noktada buluşmalarına zemin hazırlıyorsun. Onların yalnız kalmaya ihtiyacı var. Halden anlayıp anlayış gösteriyorsun. Hakaret edene susuyorsun, karşıya düşünme fırsatı veriyorsun. Belki de ona konuşarak öğreteceklerinden susarak daha çok şeyler öğretiyorsun. Buda bir anlayış. Sinirli arkadaşının üstüne gitmiyorsun, onun ruh halini anlayıp konuşmalarına dikkat ediyorsun, arkadaşını sinirlendirmiyorsun buda bir anlayış. Bu örneklerdeki tüm anlayış çeşitlerindeki ortak nokta insanları iyiye teşvik etmektir. Sonuçta bizler dedemin torunlarıyız. Her şeyi onun gibi yapmalıyız. Dedem insanları hatalarıyla kucaklıyor. Kendi kendime düşünüyorum: “Handan senin şu anki halin, geçen seneki halinden daha iyi. Sana geçen senede deden sarılıyordu, bu sene de sarılıyor. Demek ki, seni hatalarınla kucaklamış. O zaman sende onun gibi yap. Herkesi kucakla ve onlara anlayışlı ol.

 

Babamız: Herkes karşıyı kendi kafasındaki kalıplara göre istiyor. Kendi kafasına uymayınca kötülüyor,beğenmiyor. Anlayış göstermiyor. Bunların hepsi yanlış şeyler. Büyük insanlar herkesi anlayışla karşılıyor. Bizde büyük insan olmak istiyorsak, insanları kafamıza uydurmaya çalışmayıp onları olduğu gibi kabul edip onlara anlayışlı olmalıyız.

 

Annemiz:Enfal suresi 29. Ayette Yüce Mevlamız buyuruyor ki “Ey iman edenler! Siz Allah’ı sayar, haramlardan sakınırsanız Allah size hakkı batıldan ayırt edecek bir anlayış kuvveti verir. Sizin günahlarınızı örter, sizi affeder. Allah büyük lütuf sahibidir.” Buradan da anlaşıldığı gibi biz gerçekten Allah’a önem verirsek onu sayar, emirlerini harfiyen uygularsak O da bize gerçekleri görme kapasitesi verir. İşte anlayış, evrendeki tüm gerçekleri görme kabiliyetine sahip olmak demektir. Anlama kapasitesine sahip olan neyin neye, kimin kime ihtiyacının olduğunu anlar, ona göre davranır. Buna da anlayış denir. Bekleme konusunda da kendini tanıyan bilen “ne olursa bana, benden olur bana” gerçeğini bildiği için kimseye bakmaz. Kendisine bakar neye ihtiyacı varsa tedarik eder. Dünyadaki her şey insanın hizmetine sunulmuş. Her şeyin en değerlisi insan. O zaman en değerliyi anlamaya, tanımaya koşmalıyız. O zaman tüm gayretimizi kendimizi tanımaya vermeliyiz.  Kendimizi tanımalıyız ki, hem kendi ihtiyaçlarımızı karşılayalım, hem tüm insanlığın. Bizi bize tanıtacak usta sahibiyiz şükürler olsun. Bize düşen ona layık öğrenciler olup, onun gözünü arkada bırakmamaktır.

         İlmihal işlendi. Kur’an okundu.

         Ödev: “Takdir et, takdir bekleme”

         Selamlar.

 

SEVDAKAR AİLESİNİN HAFTALIK AİLE RAPORU

4.HAFTA

 

         Konumuz “Takdir et, takdir bekleme” Kitapçıktaki bölümü okuyarak sohbetimize başladık.

        

Aybüke:İnsanlara bakıyorum, herkes birbirinden bekliyor. Bu beklentilerin hiç sonu gelmiyor. Bulunduğu yer pislik içinde, sen ondan bekliyorsun, o senden. Böyle bir beklentili yaşantıyla ortaya bir şeyler gelebilir mi? Beklentiden çık da ortaya bir şeyler gelsin. Bu yüzden de neyin olmasını istiyorsam kalkıp kendim yapıyorum. Yapıyorum ki, arzuladığım şeyleri ortaya getirerek onları görebileyim. Hayatı sürekli inceliyorum, kendimi, etrafımdakileri, tüm insanları. Bu incelemelerimde bir takım kanaatlerim oluşuyor. Bu kanaatler kesinleştikçe bakıyorum, kesinleştirdiklerim otomatikman bende hal oluyor. Bunun için takdir etmeyi çok seviyorum. Zaten her şeyin, her insanın değerini anlayıp bunu görebilirsen her şeyden istifade etmiş olursun.

        

Handan:Birini takdir edince “Takdir etme şımarır” deniyor. Ben insanları takdir edince bakıyorum, hiç de şımarmıyorlar. Bu hafta Saadet arkadaşımı arayıp, tebrik ettim. Kırıkkale’de düzenlenen kompozisyon yarışmasında birinci olmuş. Ne oldu? O da mutlu oldu bende. Takdir güzel bir şey, insanı bir yerden alıp bir yere götürüyor. Aynı dedemin yaptığı gibi, O bizi bu kadar takdir etmeseydi biz şimdi bu kadar gelişebilir miydik? Takdir karşının gelişmesini sağlıyor. Saadet’i arayınca birde şunu farkettim. Kendim kazanmış gibi mutlu olduğum, bu başarıyı kendim yapmadığım halde neden bu kadar mutlu olduğumu düşündüm ve kendi kendime dedim ki, insan demek ki başarıyı kimin yaptığına takılmazsa karşının başarısıysa da doyabiliyormuş. Benim güdümüm karşıyla doygunluğa ulaşabiliyormuş. Takdir bekleme, konuşunca, gelince “niye bekleyeyim” diyorum. “kendini takdir edemeyen seni mi edecek” diyorum ve kendi takdirimle kendimi doyurmaya çalışıyorum. 

 

Babamız: Allah’a şükretmek çok önemli diyoruz. Peki, şükür neyle geliyor. Tabi ki, takdirle. Bizler Allah’a şükretmek istiyorsak onu önce takdir etmeliyiz. Hayatımız daha huzurlu olmaya doğru gidiyorsa, o zaman takdir ediyoruz demektir. Bu da seni Allah’a şükre götürür.

        

Annemiz:Takdir deyince akla ilk olarak karşıyı övmek gelir. Bir nevi doğrudur da. Çünkü övmek için övülecek şeyi farketmek gerekir. Handan’ın dediği gibi takdir etmekten kaçınılır. Hâlbuki güzellikler söylenmeli, dile getirilebilmeli ki çoğalabilsin. Gözlerin güzeli gören olsun da zevk içinde yaşayasın. Takdir bekleme ile ilgili de içinden duyduğun o doygunluktan başkasına kafanı çevirme.

         İlmihal işlendi. Kur’an okundu.

 

ORTAK EĞİTİM PLANI

GÜVENİLİR ÇOCUK

KÜTÜPHANE

  • Tanıdığım Yönleriyle A.K.D
    Tanıdığım Yönleriyle A.K.D