İnsan olmanın zevki ve güzelliğini fark ettikçe büyük bir huzur kaplıyor insanın içini. Sahipliğimizi fark etmek bize güç ve güven veriyor. Ben her şeyin üstünde bir yetki ve sahiplikle donatılmışım diye bir düşünceyle kendimizi adeta şarj eder güce getirildik.
Kalbimize bağladığımız para, ev, evlat arkadaş ne varsa onların çabası bizi hep Allah'tan uzaklaştırdı. Kendi ellerimizle kendimize tuzak kurduk. İçimizin sesi hep söyledi ama biz geçiştirdik.
Okulda bir alan dersimizin final notunu ödevden verecekti hoca. Tabi bu sıradan bir ödev değildi. İçeriğinde çeşitli birçok aşaması vardı. Bu ödevin bir parçası da etkinlik hazırlamaktı.
Saat 01.00 civarıydı, beklenen an yavaş yavaş yaklaşıyor gözlerini dünyaya açmak için can atan minik gonca sabırsızlanıyordu. Sevdikleri uzunca yollardan yanlarında olup destek verebilmek için gelmişlerdi.
Akşam eve gelip elini cebine attığında yerinde bulamadığı cüzdanı yürek çarpıntısı olmuştu.Oysa eve dönüş yolunda çekmişti bu ayki maaşını.Çocukları da heyecanla bekliyorlardı,yarın için söz verilen ihtiyaçlarının karşılanmasını.
Güzel bir güne açmıştı gözlerini. Besmele çekerek kalktı. Önce perdeyi araladı. Güneş de her zamanki görevini layıkıyla yapmaktaydı. Şükürler olsun dedi
Okul ortamına öyle yabancıydı ki sınıf içerisinde eğreti durduğu her halinden anlaşılıyordu. Diğer kız öğrencilere hayran bir şekilde bakışını yakaladım bir an. O an kafamda bir şimşek çaktı. Ben nasıl olur da böyle olumsuz şeyler düşünebilirdim? Bütün bu düşüncelerin zihnimden geçmesi sadece birkaç dakika sürmüştü ancak bana saatler geçmiş gibi geldi.
Program sunucusu sordu, sizin geçmişinizi biraz araştırdım, her dönem hapise girmişsiniz, toplamda 5-6 defa kimi 3 yıl kimi 5 yıl hapise girip çıkmışsınız, bu sizin hayatınızda bir yılgınlık veya bir karamsarlığa neden olmuyor mu? Konuk kişinin cevabı ilgimi çekti, dedi ki Hz Muhammed yıllarca işkence görmüş peki davasından dönmüş mü, geri adım atmış mı? Bu dediğiniz şeyler tam aksine geriye dönüp baktığımda bende bir iftihar meselesi olarak iz bırakıyor, benim için bir mutluluktu dedi. Sonrasında sunucu devam etti...
Rabia Hanım, şaşırdı. Oysa nasıl kabarmışlardı. Şimdi ise tepsiye yayılmış vaziyette duruyorlardı.
Bir anda anlamlandırmadığı bir gerilim hissetti. Hâlbuki abdest alıp mutfağa geçmişti. Güne neşeyle başlamıştı.
Neden böyle hissettiğini sordu kendine. Sorun kurabiyelerin sönmesi de değildi ama onlar da bu durumdan nasiplerine düşeni almışlardı. Düşünürken… Düşünürken, nihayet zihnini bulandıran şeyi buldu…
Anlamlı, dolu dolu bir hayatla yaşamak mutlu ediyor insanı. Meziyet sahibi, şahsiyetli insan olmanın eğitiminde olmak ne güzel. Sürekli yetişip tamamlanmaya gitmek, yıllardır mırıldandığımız şarkının sözlerini anlamak gibi. Değişen şartlar uyum sağlarken yeni yeni yönlerimizi fark edip hayretlere düşmek heyecan katıyor yaşayışlarımıza.
Burada İngilizce kursuna gidiyorum. Her ülkeden çeşit çeşit insan var. Öğretmen mola verdiğinde herkes dışarda bir şeyler yiyor. Ama ikram eden yok. Hatta Türklere bakıyorum aynı. Sonraki hafta ikram edecek bir şeyler götürdüm. Herkese tek tek sundum. Alan oldu, almayan da. Hem muhabbete vesile oldu hem de kalanı zevkle yemek nasip oldu.
Bu ay eğitim planı gönderilmiş mi diye telefonu elime alıp okumaya başladığımda içim cız etti.
* Özetle; gövdesi aramızdan ayrılsa da bu gerçek değerlerle o hep benimle yaşamaya devam ediyor... Ne mutlu!
Bunları yaşarken söyleyenlerden olabilmek de daha ayrı bir mutluluk olsa gerek…
Kötülüğe iyilikle karşılık veriyorum. Susmakla karşının kızgınlığını alıyorum. Dua ile karşıdaki muhataba merhamet ediyorum. Sevgimi bozmayıp, daha çok sevgi gösteriyorum. Eğitimimle zorluklar karşısında dimdik duruyorum. Daha çok güçlendiğimi görüyorum.
Uzunca zamandır sabırla şükür arasında ilmek ilmek dokuduğu ömründe burnunun direğini sızlatan kocaman bir özlemi vardı. Ne zaman bir beyaz zambak kokusu alsa kan akışını değiştiren bu özlem, taaa çocukluğundan bugüne sanki üstüne yapışmış ayrılmaz bir parçasıydı.
Günlerden bir gün; yaptığım iyiliğin sevinci içimi kaplamış, hani derler ya ağzım kulaklarımda, yürüyorum ama sanki koşarcasına, gülüyorum sanki kahkaha atarcasına, tarifi zor, içime sığmayan doludizgin bir gün…