Sevdikçe sevdiğinden çok sen mutlu oluyorsun. Seven sevilenden daha bahtiyar ve veren alandan daha mutlu oluyor. Her şeye, herkese bakış açılarımız değişiyor.
O dokuduğu yüreklerden, dokuduğu sinelerden fışkıran eserlere ne diyeceğiz? Bunlar pek aklıma gelmeyen ve hayatın görünmeyen taraflarıydı. İşin bu tarafına, daha doğrusu, dokunan bu tarafıma, dokunmak istedim.
Bize yolu değil, yolda gidilecek ayakları veriyor, bize akıl değil, aklımızı çalıştırmayı öğretiyor, bize beklediklerimizi değil, beklediklerimizi kazanmayı öğretiyor. Böyle bir fırtınalı hayatın içinde varlığınızın şükrünü eda ediyoruz. İnsanların çektiği onca sıkıntıları, fikrimizin ilkelerini yaşayarak atlatıyoruz.
Sonra her olayın onun izni olmadan olmayacağını hatırlıyorum. O yaptırıyorsa, mutlaka bir güzellik olmak zorunda diyorum ve bakış açım anında değişiyor. En kötü dediğimiz olayda bile bir güzellik buluyorum.
Şükredecek tek bir sebep bile bulamıyordum hayatımda. Gurbet ellerde hele bir de Neşet Ustadan çalarsa radyo, efkâr üstüne efkâr. Mevla affeylesin isyanın zirvesindeydim. Sıkıntılar, stresler artık beni zorluyordu. Sonra ne oldu, nasıl olduysa bilmem…
Şükürler olsun, hayatımızda o nakkaş var… Yaşadığımız ve içinden çıkamadığımız durumlarda müşavere edeceğimiz yol arkadaşımız var… Tavsiyeleriyle imdadımıza yetişen, bizlere yolu açan, önümüzdeki engelleri kaldırmamıza yardımcı olan Eğitimcimiz var...
Fikrimize girmeden önce maddi vemanevi olarak çok da getirisi olmayan, dünyevi hayatı önde tutan bir yaşantı içindeydim.
Manevi değerleri yüzeysel yaşıyor, eşimle ve çocuklarımla tam anlamıyla ilgilenemiyordum.
Eğitimcimle tanışmadan önce, gerçekten de başlamadan biten bir hayatım vardı. İki kişinin yanında, iki lafı bir araya getiremezdim. Gerçek bir aşağılık ve eziklik duygusu sarmalındaydım. Kim yüzüme gülse, dost olmadığını bildiğim halde inanırdım. Daha doğrusu inanmış gibi yapardım. İnanmak için çabalardım. Kendime güvenim hiç yoktu. Söz, işimize geldiği kadar değerliydi. Söz verince tutulması gerektiğini bile bilmiyordum. Tertip düzen, temizlik yüzeyseldi. İki yüzlülük çoktu. Dedikodu, beğenimsizlik had safhadaydı. Çok çalışkandım. Ama önüne gelen kullanırdı. Yüzüme gülen kullanırdı. Kullanıldığımı fark etmezdim.
En büyük amacım, bana açtığınız bu şefkat dolu kucağın, mükâfatını vermekti. Ben de belki küçücük yüreğimle bunu yerine getirmek için gayret ettim. Burada doğdum, burada büyüdüm, buradan askere kınalarla, dualarla, vatan aşkıyla yakıla yakıla gittim. Ve şimdi…
Meğer gördüklerimizin ötesinde bambaşka dünyalar, özenilecek insanlıklar varmış. Hele hele aklımıza asla gelmeyecek sahabe yaşantısı varmış, akla mantığa sığmayacak, var olduğuna zor inanılacak bir Eğitimci varmış. İnsanlığın hastalıklarını gideren dünyanın tek insan hastanesi, Özden Fikri varmış.
Üstü kapanmış duyguların, duyumların dirilmesi sadece gerçek bir eğitimciyle olur. Başkasıyla olmaz. Bunun kesin kanaatindeyim. Çevre, kendine yetmeyen aklıyla bana yardımcı olamaz. Her taraflı görmek sadece eğitimciyle mümkündür. Bundan sonra kulaklarımı tıkıyorum. Yanlış akıl zihni aydınlatmaz.
Fikri çalışmanın önemini en bariz ve somut örneği ile yaşadığımız ev hayatı bize gösteriyor. Kendi çevremde herkes gelin-kaynana ve görümceyle aynı evde yaşamanın hoşnutsuzluğundan bahsederler. Biz bu durumu ters çevirerek insanların özeneceği bir hale geldik ve bunu yaparken ek bir çaba sarf etmedik. Korkulanın aksine çok mutlu, huzurlu, anlayışlı, birbirimizi kendimizden önce düşünen bir yuva kurduk.
Çok sever benim fikrim, insan sevdalısıdır... AN'dır benim fikrim... Tüm zamanları kuşatır, ANA'dır benim fikrim, göğsünden ab-ı hayat yudumlatır... ANAMAN'dır benim fikrim nesillere aktarılır...